Cherreads

Chapter 1 - ALEV ÇOCUK

Gökyüzüne bakıyordum. Kuşların ne kadar özgürce uçtuğunu görebiliyordum. Bu yazdıklarımı gökyüzünde yazmak, bu dünyayı gezegenleri yükseklerden izlemek o kadar istiyordum ki. Bir perinin yapması gereken şeyin asıl bu olmasına rağmen ben ancak bir Kızıl Çeşme gemisinden gökyüzünü izleyip bunları yazıyordum. Konfor alanımı Sirius'un her yere yayılması yüzünden tamamen kaybetmiştim.

'Biraz daha düzgün oturup ağzında ki şeyi konuşmadan bitirir misin? asabımı bozuyorsun.' diyerek itekleyip durdum.

'Ne yapabilirim? Burası ayrıca benim aracım Helios ile gelseydin bu kadar sıkıntıysam.' diye bana umursamaz biçimde cevapta veriyordu.

Helios'a günahımı bile vermeyeceğimi çok iyi bildiği yerde her laf atışında bana onu hatırlatıyordu. Sirius ve Helios Solarya'nın prens kardeşleriydi. İkisi birbirinden oldukça farklıydı. Sirius ile oturup yarım saat muhabbet edip biraz olsa da eğlenebilirsiniz. Fakat Helios için aynı şeyi söyleyemem. Helios'la annelerimizin arkadaşlığı sayesinde fazla yakın olmuştuk. İkimiz bir peri iken Sirius bir uzmandı. Helios'la küçükken çok kez bir araya gelip annelerimizin kitaplarından sihir çalışır, Alfea'ya gitme hayalini kurardık. Şuan da tam o günü yaşıyoruz.

Sirius koluma dokunarak ''Duncan geldik.'' dediğinde valizlerimi alıp hemen dışarı çıktım. Oldukça kalabalık ve yeni öğrenci doluydu. Kim bilir benim gibi kaç tane yeni öğrenci vardı.

Kalabalıklar içinde sırıta sırıta Helios'un geldiğini gördüm. Bakalım bu okulda kendisine dayanma sürem ne kadar olacaktı.

'Hey! bakıyorum burada kimler varmış. Niye benle gelmedin Alev çocuk? Bir sürü eğlenebileceğimiz kızlar vardı benim gemimde.' diyerek ukala bir tavırla saçlarını düzeltti.

'Bugünlük abime katlanma sürem bu kadar.' diye dediklerine karşı göz deviren Sirius, daha ben bir şey demeden beni bu bozuntu herif ile baş başa bırakıp yanımızdan ayrılmıştı.

'Gelmedim çünkü sakinliğe ihtiyacım vardı. Hem ayrıca senin bir kız arkadaşın yok muydu?'' Dedikten sonra Helios gözlerini deli gibi açıp bana cevap verdi. ''Doğru ben bunu nasıl unuturum. Bir saniye onla görüşüp geliyorum.' dedi ve yanımdan ayrıldı.

Hel'in gitmesiyle birlikte hızlıca Alfea'nın bahçesinde ilerledim. Annemin dediği kadar güzel bir yerdi. Pozitif enerji ve sihrin tam merkeziydi. Okulu tamamen kaplamış olan bariyer sanki bizi kötülüklerden koruyacak gibi hissettiriyordu. Kalabalığın ortasında bir yerde durup, kürsüye çıkan kadının konuşmasını dinlemeye başladım. Yanıma gelen iki kişinin konuşması yüzünden kadını tam duyamıyordum. Müdüre olabilir miydi?

''Duydun mu söylenenlere göre iyi bir müdüreymiş. Öğrenciler hep ondan memnun.'' dedi gözleri çekik bir çocuk yanında ki kıza.

''Evet, cadılıktan periliğe döndüğünü okumuştum Socialix'te. Hayat hikayesi ilgi çekici olmalı.' dedi hafif beyaz ve pembe saçlı olan kız.

''Müdüre Mirta mı? Bu kadar iyi biri nasıl cadı olabilir ki önceden.'' diyerek sohbeti daha da uzatıcakları belli olan kişilere arkamı dönüp '' Rica edersem biraz susar mısınız? anlamıyorum.'' dedim.

''Oha bir dakika bu sen misin?'' diye dediğime cevap veren çocuğa tuhaf bir yüz ifadesiyle baktım.

Elinde ki tuhaf aleti kurcalayarak ''Aritmetik ve veri tabanıma dayalı bir onaylamaya göre söylüyorum ki bu kesin o.'' diyerek siyah saçlı çocuğa onay verdi pembe saçlı kız.

''Bir dakika ben kimim? kimden bahsediyorsunuz?'' kafam karışmış bir şekilde soruyordum.

Siyah saçlı çocuk daha çok meraklandırmadan içimi rahatlattı.

''Domino ve Eraklyon'un varislerinden Duncan değil misin sen? Ben Hector bu yanımda ki de Ava. Çok küçükken bir araya gelmiştik.'' Ne zaman olduğunu hatırlamadığına dair bir şey söyleyecekken Ava'nın ''Stella Teyze'nin 40.yaş doğum günü partisinde'' diyerek onu tamamladı.

Hatırlamıştım. Bu kişiler Tecna ve Musa'nın çocuklarıydı. Melodi ve Zenith Domino'ya çok uzak bir gezegendi. Çok fazla onlarla vakit geçirememiştim. Biraz onlarla sohbet ettikten sonra haklarında birçok şey öğrendim. Hector bir zihin ve yıkım perisiydi. Yaptığı patlamalar ve insanların akıllarıyla büyük güçlerle oynayabiliyordu. Ava bir tekno meta perisiydi. Sanal evrenler yaratıp robotik kodlarla robotları ve bütün teknolojik her şeyi yönetebiliyordu. Ben ise Ateş perisi ve daha dönüşemeyen bir peri parçasıydım. Karşıma çıkan çoğu öğrenci benden bin kat iyiydi.

Güzel bir sohbet ardından yatakhanelerimize çıkmaya başladık. Odalardan geçerken annelerimizin yatakhanelerinin bir müze haline getirildiğini gördük. Onları anmak ve saymak adına yapılmış güzel bir hareketti. Müdüre Mirta annelerimizi yakından tanıyormuş. Onla konuşmak görüşmek çok istiyordum fakat ilk odama yerleşmeliydim. Odalarımıza girerken iki kişinin tartışmasına şahit olduk.

''O çiçeğe fazla su atarsan ölür. Bu kadar suyu bünyesine kaldıramaz ki.'' diyordu narin sesli üzerinde yeşil kıyafetler olan bir kız.

''Ben nerden bileyim Lyna? Su koyman gerekiyor dedin koydum.'' diyerek karşı çıkıyordu söylediklerine uzun boylu çocuk.

''Bu yarı güneş ve yarı su tedavisiyle iyileşen ve beslenen bir çiçektir Neptune. Sen göl yapmışsın buraları. Sen temizle, ben de seraya gidip şu çiçeği düzeltiyim.'' demesiyle çiçeği eline aldı ve bizleride fark edince güzel bir gülümsemeyle baş selamı verip aramızdan ayrıldı.

'' Kusura bakmayın kendisi biraz bu konuda titizdir. Ben Andros Krallığından Prens Neptune.''

İsmi tanıdık geliyordu sanki bu ismi tarih kitaplarından duymuştum. Ama daha da tanıdık gelen bir şey vardı, o Aisha'nın oğluydu.

''Ah seni tanıdım.'' diyerek lafa atladı Ava. Küçükken Andros'a ziyarete gittiğinde birlikte oyun oynadıklarından bahsetti. Ben daha kendisiyle henüz tanışmamıştım. Kendisi bizden biraz büyüktü. Ondan çok bir araya gelememiştik. Biraz oturup sohbet etmeye başlayınca çok kafa biri olduğunu anlamıştım. Anlayışlı ve bilgiliydi. İsmi annesinin amcasından geliyormuş. Okyanusların gücüne hakim ve su altında nefes alma gücüne sahip olduğunu öğrenince çok etkilendim.

Birlikte güzel bir şekilde sohbet ederken odaya birkaç kişiyle birlikte Helios geldi.

''Valizlerimi şuraya bırakın. George, sen gidip bana suyu hazırla çok sıcak olmasın ılık olsun. Akşam Socialix'ten canlı yayın açabilirim. Hayranlarım meraklanmasın.'' demesiyle yanımıza oturdu.

Ava alaycı bir biçimde ''Harika, yatakhanemizde Helios ile mi kalıcaz.''dedi.

''Bu gibi güzel bir duruma senin gibi çok az güzel kadın şahit oluyor.'' diyerek sinsi bir biçimde sırıttı.

Lafına devam ederek 'Fakat maalesef odalarımız aynı değil. Kızlar ve Erkekler aynı oda da kalamazmış. Ne kadar çağ dışı değil mi? Ha gerçi, Hector senin için fark etmiyordu.''

Ava bu hareketine sinirlenmiş bir şekilde. ''Ne kadar homofobik bir zorba'' dedi. Hector'un bu konularda sıkıntıları olduğu belliydi ki kulaklıklarını takarak oradan uzaklaştı.

Neptune'de Helios'tan baya rahatsız olmuşa benziyordu ki bu lafın ardından Ava ile birlikte oradan uzaklaştı.

Helios sitem ederek ''Ne dedim ben şimdi Dun?''.

''Çok şey diyorsun az sussan bence iyi olacak. Soğuk duşa gir rahatla.'' diyerek odadan ayrıldım.

Hafif akşam saatlerine yakındı, Biraz daha Alfea'da hava almak gezmek istiyordum. Aynı zamanda annemin bana attığı mesajlara cevap veriyordum. İşleri olmasa benle buraya gelebileceğini bile söylemişti. Fakat prens olmak bile bana zor geliyorken, Kral ve Kraliçeliği düşünemiyordum. Biraz ilerlediğim de loş ışıklı bir sera gördüm. İlgi çekici olduğunu düşünerek içeri girdim. '' Kimse var mı?'' diye seslendim içerisi bitkilerden görünmüyordu. Bitkiler arasından turuncu saçlı olgun yaşlarda bir kadın arkamdan bana seslendi.

''Duncan?''

İsmim söylenince meraklanmış, hemen arkama dönmüştüm. Bu kadın beni nerden tanıyordu. Gülümser bir yüz ifadesiyle bana yaklaştı. ''Sen Duncan olmalısın. Ben Profesör Miele, Doğa ve Tabiat derslerinizi bu sene ben vereceğim.''

''Beni nereden tanıyorsunuz Profesör'' diyerek meraklı gözlerle ona baktım.

''Bu biraz uzun hikaye bu konuyu daha sonra konuşabiliriz ama bir aile dostun olduğumu söyleyebilirim.''

Sıcak gülümsemeleri ile güven verici bir havası vardı. Bana sanki yardım etmek istediği bir konu var gibiydi fakat bunu söylemekten çekiniyordu. Seraya az önce yatakhanede gördüğüm bitkileri için Neptune'e bağıran kız girdi.

Kız tam 'Miele T-' diye seslenirken, Profesör onu susturup ''Lyna, seni Duncan ile tanıştırayım. Senin gibi o da bu sene başladı. Lyna bir yaşam ve doğa perisidir. Bana gelip bir soru sormuştu ve nasıl yapması gerektiğini ona öğrettim. Şimdi izninizle, siz tanışın benim işlerim var.'' diyerek aramızdan ayrıldı.

''Merhaba Duncan, Seni odada görmüştüm fakat konuşup tanışamamıştık. Bitkimi onarmakla meşguldüm.'' dedi uzun koyu saçlarını geriye atarak.

''Sorun değil. Bende kafa dağıtmaya çıkmıştım. Bir yatakhanede 6 kişi kalacağız. Biraz zor gibi gözüküyor.'' diyerek hafif bir şekilde gülümsedim.

''Evet, Prens Helios ile aynı odada kalıcakmışız. Ne hoş değil mi? Onun dışında diğerleriyle anlaşacağıma eminim.'' demesiyle alaycı bir gülümseme belirdi.

''Aslında öyle biri değildir. Kendini gizlemeyi ve yeni karakterler yaratmayı çok seviyor. Tanısan belki sevebilirsin.''

Emin olmadığını belli edecek şekilde ellerini açarak '' Bilemiyorum. Herkesin içinde bir iyi vardır aslında. Fakat bunları öğrenmek için çok erken. Socialix'te bir yazı gördüm. Magix'te MagicNCoffe adlı bir mekan açılmış, gitmek ister misin?'' diyerek bana bir fikir sunmuştu ve hoşuma gitmişti. Bu saate yapılabilecek en güzel şeydi.

Yolda giderken bu Socialix olayını merak edip sormuştum. Magix'te kullanılan bir Sosyal Paylaşım uygulamasıymış ve Helios prens olması dışında burada çok ünlü olduğu için tanınıyormuş.

Magix'e vardığımızda burayı çok sevmiştim. Hareketliydi, ışıl ışıldı. Şehir merkezi olduğu için biraz gürültülü olsa da her şey fazla teknolojikti. Domino'nun öğrenmesi gereken çok şey vardı. MagicNCoffe mekan olarak çok güzeldi. Oturduğumuz yerden içeceklerimizi sipariş edebiliyor, saniye içerisinde alabiliyorduk. Sohbetimiz baya akıcı bir şekilde ilerliyordu.

'Burada kaç okul var biliyor musun?' diye bir soru atmıştım ortaya.

'Bildiğim kadarıyla Alfea, Bulutlu Kule ve Kızıl Çeşme var. Bulutlu Kule'de cadılar ve büyücüler, Kızıl Çeşme'de uzmanlar eğitim görmekte.''

Arkaya biraz geri yaslanarak oturmamı düzlettim. ''Bu cadılarla görüşebiliyor muyuz yoksa yasak mı? Hayatımda hiç cadı görmedim.'' diyerek merakımı belirttim.

Lyna gözlerini açarak ''Yerinde olsam tercih etmezdim. Cadılar genel olarak çok rahatsız ediciler. Aralarında iyiler olduğunu duymuştum ancak Lupo Oscuralar birliği çok tehlikelidir.''

Meraklı gözlerle Lyna'ya bakıp yaklaştım. ''Lupo Oscura'da ne oluyor?''

Lyna oturmasını düzelterek bana yaklaştı.

'Adları bu evrende artık anılmıyor ama bir zamanlar Trix adında cadılar vardı ve cadıları görüşleriyle taraflarınca ayırdılar. Onlardan sonra cadılar ikiye ayrıldı. Lupo Oscura'da Karanlık Kurt demektir. Söylenenlere göre Icy'nin oğlu bir lanete sahipmiş şekil değiştirip kurda dönüşebiliyormuş ve Trix'in yolundan gidiyormuş. Lupo Oscura onun kurduğu bir örgüt.''

Magix çok değişik bir yerdi. Lyna küçük bir izin isteyip telefonla konuşmaya bir yere gitmişti. O sırada kendime bir Socialix hesabı açmıştım. Hesabı açtıktan sonra bir haberle karşılaştım. Yolda gelirken gördüğümüz evlerden biri yanıyordu. Yazılanlar, nasıl başladığına dair bir durum olmadığını aniden çıktığını söylüyordu.

Merakıma yenik düşüp ceketimi aldım ve yanan eve doğru gittim. Evin içi yanıyordu itfaiyeciler gelmiş, söndürmeye çalışıyorlardı. İçeriye girip yardım etmek çok istiyordum fakat alevler çok yüksekti. Bacağımı kapıdan içeri attığım anda alevler sanki bana yol açıp yardım etmemi bekliyordu. Bundan cesaret alıp içeri hızlıca ilerledim. İçerde kırmızı bir bisiklet vardı. Alevler etrafını sarmıştı ama yanmıyordu. Neden olduğunu çözmeme vakit bulamadan yukarıdan bebek ağlama sesini duydum. Neredeyse kırılacak olan merdivenlerden çıkarak kızıl saçlı bir bebek gördüm. Kucağıma alıp hızlıca oradan çıkarmaya çalıştım. Sarı saçlı İtfaiyeci bir adama bebeği uzattım.

''Genç delikanlı yardımın için çok teşekkür ederiz. Fakat çok tehlikeli bir hareket yaptın. Neden kendini yangınlara atıyorsun.'' diye bana tepki gösterdi.

''Bir sorunum yok ben iyiyim Magix'te böyle çok mu nedensiz yangın olur?'' diye merakımdan sorumu adama yönelttim. Adam tuhaf bir şey söylemişim gibi yüzüme baktı.

''Ne Magix'i diyorsun evladım. Burası Gardenia.'' dediğinde şaşırarak bakmıştım.

''Gardenia mı?'' diyerek adamın suratına tuhaf bir şekilde baktım. Adamın yaka kartında Mike yazıyordu. Kulağım bir anda çok acımıştı sanki birileri kulağıma bir şeyler fısıldıyordu. Sesler yavaşça yangın olan eve doğru ilerleyince kafamı oraya çevirdim. Gidip bakmalı mıydım? koşar adımlarla tekrar eve girdiğimde yangın sanki yapılmış bir büyü gibi sönüvermişti.

Delirecektim, Neler olduğunu çözemiyordum. Bulunan bisiklette yerinden kaybolmuştu. Sebepsizce bir anda üşümeye başladım. Az önce yangın çıkmış yerin bu kadar soğuk olması normal miydi?

Kafamı aşağıya doğru indirdiğimde yerlerin donmaya başladığını fark ettim. Neler oluyordu? sanki bir rüyanın içindeydim. Hızlıca bütün evi saran buza karşı bakakalmıştım. Arkamda biri varmış gibi hissediyordum ve eminim ki yalnız değildim. Yavaşça kafamı öbür tarafa çevirdiğimde onu görmüştüm.

''Merhaba Alev Çocuk.''

DEVAM EDECEK.

More Chapters