Cherreads

Hidden Blue 2

Ecenur_Güngör
28
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 28 chs / week.
--
NOT RATINGS
185
Views
VIEW MORE

Chapter 1 - -1-

POV: Marin

Lina'nın gözlerini patlatmış, elindeki telefonu sıkıyordu.

"Orospu çocuğu!" diye küfretti sadece.

"Lina, iyi misin?" diye sordum.

Ama Lina yanıt vermedi. Aksine daha hızlı nefes alıp vermeye başladı.

"Martin, su getir çabuk!" diye bağırdım.

Martin itiraz etmeden koştu ve su almaya gitti.

O sırada Lina'nın sırtını okşadım: "Lina, sakin olmaya çalış. Geçecek hepsi, lütfen-"

"Geçmeyecek... artık geçmeyecek." dedi zar zor, hızlı hızlı nefes alıp verirken. Panik atak geçiriyordu.

Martin koşa koşa suyu getirdi, Lina'ya içirdi.

"Lina, sakin ol. Her ne olduysa çözeriz." dedi endişeyle Martin.

Lina ayaklandı, onunla birlikte biz de ayaklandık: "Gitmem lazım. Anneannemle konuşmam lazım."

"Lina, gidecek durumda değilsin. Önce sakinleşmen lazım." dedim ama Lina dinlemedi ve trans halinde kapıya ilerlemeye devam etti.

"Gitmeliyim."

Martin koştu ve Lina'yı tuttu: "Lina, bekle! Bu halde gidemezsin. Marin'i dinle."

"Bırak beni Martin." dedi ruhsuz bir şekilde. Martin şaşırdı, ne yapacağını bilemedi ama itiraz etmedi ve onu bıraktı.

"Lina, nereye gidiyorsun?" 

Tam o sırada anahtar sesi duyuldu ve kapı açıldı. Gelen Max'ti.

Lina yavaşça kapıya ilerledi, Max ise ne olduğuna anlam veremedi:

"...Lina? Sen-"

Lafını bitirmesine fırsat kalmadan Lina tüm gücünü kaybetti ve düşecek gibi oldu, ama Max onu tuttu.

"Lina!" diye bağırdı Max.

Martin'le ikimiz koşarak kapının önüne geldik.

Lina ağlamaya başladı, ama hâlâ kendini tutmak için büyük bir çaba gösteriyordu.

"Hayır... olmaz... ağlayamam..."

"Lina, kendini rahat bırak! Yabancı değiliz." dedim.

Martin üzgün bir şekilde Lina'ya bakıyordu. Arkadaşını teselli etmek istiyor gibiydi, ama nasıl yapacağını bilmiyordu.

Max ise Lina'yı hâlâ tutuyordu: "Lina, hadi içeri geçelim." dedi yumuşak bir sesle.

Artık hiçbir şeye itiraz etmeyen Lina'yı güçlükle kaldırdık ve koltuğa yatırdık. 

Lina'nın gözyaşları yavaşça yanaklarından süzüldü. Nefes alış verişleri hala düzensizdi, ancak öncekine göre daha sakindi.

Ben yanında durdum, elini tuttum. Martin ve Max ise yandaki koltuğa oturdu.

O sırada telefonu tekrardan çaldı. Bilinmeyen bir numara arıyordu. Lina fırladı, ama ben önce davranıp telefonu açtım.

Belki yanlış bir şey yapıyorum ama, Lina çok kötü durumda, dedim içimden.

"Marin, ver telefonu!" dedi Lina telaşla, ama dinlemedim.

Telefonu açtığımda bir erkek sesi duyuldu: "Liiiinaaaaaaaa... sesimi duyduğun için sevinmedin mi yoksa? Ahahahahaha!"

Kanım dondu. Öyle psikopat bir ses tonuyla konuşuyordu ki, Lina'nın neden böyle bir tepki verdiğini anlayabilirdim.

"Sen kimsin?" diye sordum sertçe.

"Ah, sen Lina değil misin? Demek böyle yapıyor... Tıpkı dört sene önce olduğu gibi kaçıyor."

Lina en son telefonu elimden aldı: "Ne istiyorsun?" diye sordu telefondaki adama.

Bir şeyler söyledi, Lina dinledi, sonra yanıtladı: "Piç! Defol git hayatımdan, defol!" 

Son kelimeleri bağırarak söyledi ve telefonu yüzüne kapattı. Ardından yüzünü ellerinin arasına aldı ve derin bir nefes aldı.

"Lina, o kim? Seni rahatsız mı ediyor?" diye sordu Martin.

"Marin..." dedi Lina öfkeyle.

"Lina, ben sadece-"

"Neden telefonu açtın?"

Gerçekten... neden açmıştım ki? Bilinmeyen bir numaraydı ve düşünmeden etmeden yanıtlayıvermiştm. 

"Lina, özür dilerim. Düşüncesizlik ettim-"

"Bir daha benim işlerime karışma, Marin, anladın mı!?"

Çok öfkeliydi, hâlâ titriyordu. Haklıydı da. 

Bir şey diyemedim, sadece başımı salladım.

Max araya girdi: "Lina, Marin bir hata yaptı ama seni düşündüğü için yaptı. Üstüne gitme." 

"Abi, sırası değil." dedim.

Max derin bir iç çekti. Martin soru sormaya devam ediyordu: "Lina, başın beladaysa söyle. Yardımcı olalım."

Ama Lina dinlemedi. Onun yerine bana baktı ve sordu: "Sana telefonda ne dedi?"

Sesi sakindi, ama bir yandan titriyordu.

"Sesimi duyduğun için sevinmedin mi... dedi." dedim zorla.

"Orospu çocuğu!" dedi fısıltıyla Lina.

"Lina, çok özür dilerim."

Lina yanıtlamadı, ayağa kalktı ve düşüncelere dalıp bir ileri bir geri yürümeye başladı.

Onu sabırla izledik. En son konuştu: "Off, ben ne yapacağım şimdi?"

Başını ellerinin arasına aldı. 

Max atıldı: "Lina, iyi değilsin. Bu gece bizde kal, konuşalım. Sana yardım etmek istiyoruz, bunu geri çevirme."

Lina ellerini yavaşça başından çekti ve Max'e baktı. Max devam etti:

"Lütfen..."

Lina derin bir nefes aldı ve huzursuzca "Tamam. Ama bir şartla..."

Hepimiz ona baktık.

"Bana ne olduğuyla ilgili herhangi bir soru sormayacaksınız."

"Eğer iyi olacaksan, sormayacağız." dedi Martin.

Lina yavaşça başını salladı: "Tamam."

Böylece Lina o geceyi bizde geçirdi.

***

POV: Maxim

Lina'yı gecenin bir yarısı bahçede otururken gördüm. Beni de uyku tutmamıştı, yavaşça onun yanına gittim.

Beni görünce sordu: "Seni de mi uyku tutmadı?" 

"Bazen oluyor böyle." dedim.

"Marin'e çok fazla yüklendim." dedi başını eğerek.

"Kendini suçlama. Marin bir hata yaptı ama eminim seni anlıyordur."

"Her şeyden önce sıkıntımı size belli etmemeliydim. Bende de hata var. O sadece yardım etmek istedi."

"Bazen sıkıntını gizleyemezsin." dedim iç çekerek.

"Önünde kaçıncı ağlayışım bu? Beni sulugöz biri olarak düşünüyorsundur kesin."

"Hayır, hiç öyle düşünmedim. Aksine, bazı duygularını çok sık bastırıyorsun gibi."

"Ben mi? Hiç bastırmam. Öfkeliysem gösteririm. Mutluysam belli ederim-"

"Ama üzgünsen?" dedim lafını bölerek.

Şöyle bir düşündü. Sessizliği bana hak verdiğini gösteriyordu.

"Her şey için teşekkür ederim Max. Bana hep destek oldun." dedi birden.

Hafifçe gülümsedim: "Ne demek..."

"Aslında, bu konuyu biriyle konuşmak istiyorum. Sana anlatabilirmiş gibi hissediyorum-"

"Acele etme." dedim onu durdurarak. "Eğer kendini açıklamak zorunda hissediyorsan böyle hissetme."

Bana şaşkınlıkla baktı, ama kabul etti: "Belki de haklısın. Acele etmeyeceğim." 

"Ama hazır olduğunda seni dinlerim." dedim ve ekledim:

"Saat kaç olursa olsun, sabaha kadar dinlemeye hazırım."

Lina gözlerimin içine baktı. Sanki bana teşekkür ediyor gibiydi. 

Sonra önüne döndü ve saçını kulağının arkasına aldı:

"Ben... şey... teşekkürler. Böyle bir şey olursa seni makul bir saatte rahatsız ederim."

Son cümleyi söylerken kıkırdadı.

Kafasını dağıtması için başka konular açtım:

"Sana verdiğim ayıcık hâlâ duruyor mu?"

"Evet, hatta geceleri-"

Lafın ortasında duraksadı, ama ben ne demek istediğini anladım.

"Geceleri?" dedim gülümseyerek.

"Şey... boş ver."

"Hayır, merak ettim, söylesene."

"Boş ver dedim ya!" dedi utanarak. Gece karanlığıydı ama kızardığını tahmin edebiliyordum.

Yine de üstüne pek gitmek istemedim.

"Tamam, tamam. Bunu da hazır olduğunda söylersin."

"Bilmesen de olur." dedi Lina, önüne bakarak.

O gece güneş doğana kadar birlikte oturup sohbet ettik, sabaha karşı yataklara çekildik.

***

POV: Marin

Sabah olmuştu ve erkenden derse gitmiştim. Yaz okulundan nefret ediyordum.

Hoca bir şeyler anlatıyordu, ama odaklanamıyordum. Aklım Lina'daydı.

Ders çıkışı Sarah'tan telefon geldi:

"Marin, kas ağrısı için ilacını gün içinde alabilir misin? Abin bugün hastaneye uğrayamayacağını söyledi, sanırım tüm gece uyumamış."

Tüm gece uyumamış mı?

"Ah, tamam Sarah abla, şimdi geliyorum."

"Eczanenin yerini biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum." 

"Tamamdır o zaman. Ah, kardeşim de burada, onunla da tanışırsın hem. Yaşıtsınız."

Bir kardeşi mi varmış, dedim içimden.

"Olur tabii." dedim ve telefonu kapattıktan sonra hastanenin içindeki eczaneye gittim.

"İyi günler, Sarah hanım burada mı?" dedim içeri girer girmez.

İçeride benim yaşlarımda bir çocuk merdivene çıkmış, ilaçları düzenliyordu. Beni görünce "Ah, merhaba efendi-" demesine kalmadan merdivenden düştü. 

"Ay, iyi misin?" diye koşarak onun yanına gittim.

İlaçlar her yere dağılmış, yerde oturuyordu. Kafasında bile bir ilaç kutusu vardı.

"Çok kötü düştün, bir yerine bir şey olmuş olmasın?" dedim endişeyle.

"Endişelenme, ben hep böyleyim. Eğitimde daha kötü düşmüşlüğüm var."

Ayağa kalkmaya çalıştı ama canı acıdı.

"Ah!"

"Bak, hazır hastanedeyken bir röntgen çektirelim. Bir yerin kırılmış olabilir." dedim kolundan tutarken.

"Yok, yok." dedi ve benim yardımımla ayağa kalktı.

"Bak, ayakta durabiliyorum." dedi.

"Pek ikna olmadım."

Bunun üzerine yürümeye başladı.

"Bak, yürüyebiliyorum da. Endişelenme ya!"

Derin bir iç çektim. "Çok inatçısın."

Kıkırdadı: "Sadece kendimi biliyorum."

Sonra kafama takıldı ve sordum:

"Bu arada eğitim derken neyi kastettin?"

"Ah, ben burada askeri bilimlerde okuyorum, ablama yardım ediyorum yazın."

"Bekle, sen Sarah ablanın kardeşi misin?"

"Aa, ablam bir kız gelecek demişti. Marin, sen misin?"

"Evet, benim."

"Neil ben de." dedi elini uzatıp.

Ben de elimi uzattım: "Memnun oldum."

"Ben de."

"Kas ağrısı için ilaç istemiştin değil mi?"

"Evet."

"Tamam, bir dakika bekleteceğim." dedi ve içeri gidip geri geldi.

"İşte."

"Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar?"

"Borç falan yok."

"Ne?"

"Neden olsun? Abin burada çalışıyor sonuçta."

O da doğruydu.

"Peki, en azından şu kutuları birlikte toplayalım." dedim.

"Ah, sorun yok ben hallederim-" demesine kalmadan toplamaya başladım. 

Pes etti ve benimle birlikte toplamaya başladı:

"Aynı isimdeki ilaçları gruplamaya çalış." dedi, ben de dediğini yaptım.

Kısa süre içerisinde masaya hepsini dizmiştik.

"Çok teşekkür ederim, yerlerine yerleştirmeyi ben hallederim."

"Rica ederim."

"Karşılığında... çay ya da kahve ısmarlayayım?" diye sordu bana.

Aslında sıkılmıştım da, yeni bir arkadaşla biraz sohbet etmek iyi olabilirdi.

"Kahve alabilirim." dedim ve bir süre sonra elinde iki kahveyle geldi ve yanıma oturdu.

"Off, var ya çok sıkılmıştım." dedi geriye doğru yaslanıp.

"Ben de öyle. Dersler çok sıkıcı. Festivalde yaralandığım için yaz okuluna kaldım." dedim.

"Ne!? Çok büyük talihsizlik! Çok geçmiş olsun."

"Teşekkür ederim. Hayati bir ameliyat geçirmişim, öyle söylüyorlar."

"Festivalde yaşananlar korkunçtu. Sana denk geldiği için üzgünüm. Bir sürü masum insan yaralandı."

"Öyle ne yazık ki. Ama şükür ki atlattık."

"Evet, artık bu okulda festival falan da yapılmaz. Yazık oldu. Güzel kurabiyeler yapıyorlardı."

"Değil mi!?" diye bağırdım heyecanla.

Neil şaşırdı.

"Pardon, kurabiye denilince kendimi kaybediyorum."

Neil güldü: "Bir ortak noktamız var demek ki."

Karşılıklı gülüştük. "Ama çok lezzetli olmuyorlar mı?"

"Bayağı lezzetliler." dedi.

Bir süre daha sohbet ettik, o sırada Sarah abla geldi.

"Ah, Marin, çoktan gelmişsin. Kusura bakma, bir işim vardı da."

"Sıkıntı yok, o sırada sohbet ettik biz de." dedim.

"Anlaşmanıza sevindim." dedi Sarah.

"Bu arada Marin, benim bu hafta cumartesi basketbol maçım olacak. Olabildiğince çok arkadaşımı davet ediyorum ki taraftarımız çok olsun. Sen de gelmek ister misin? Arkadaşlarını da getirebilirsin." diye sordu Neil.

"Tabii ki, arkadaşlarıma da sorarım. Yalnız, bana konum atabilir misin nerede olacağına dair?" diye sordum.

"Tabii, sakıncası yoksa numaranı söyleyebilir misin, sana oradan atayım?" dedi Neil, böylece telefonlarımızı da değiştik.

Sarah kaynaşmamızdan mutlu görünüyordu. Ben de yeni bir arkadaş edindiğim için mutluydum.