Cherreads

Chapter 10 - -10-

Otomattan gelen sesle irkildim ve uyandım. Koridordaki ışıklar çoktan kapanmıştı, üstelik kütüphaneden de eskisi kadar ışık gelmiyordu.

Yalnızca otomattan gelen beyaz ışık tüm karanlık koridoru aydınlatıyordu.

"Uyandın mı?"

Arkama döndüm. Bu, Sarp'tı ve elinde çikolatalı kraker ve bir şişe su vardı.

Mayışık bir ses tonuyla konuştum:

"Burada mı uyumuşum yaa? Saat kaç?"

"3 civarı."

Esneyerek yanıtladım:

"Ooff! Eve gitmem lağğzııımmmdıooğğh benim."

Sarp karşımdaki koltuğa oturdu ve krakerleri yemeye başladı. Bir yandan da telefonuna bakıyordu ama bana soru sormayı ihmal etmedi.

"Niye gitmedin?"

Önüme baktım.

"Aptallık ettim. Gereksiz bir gurur yaptım. Öyle işte."

Ortam o kadar sessizdi ki yediği krakerin sesi çok yüksek geliyordu insana.

Birden ona baktım: "Sen neden bu saatte buradasın?"

"Acıktım. Yurt otomatında kraker kalmamıştı, ben de burada vardır belki diye geldim."

"Hımm."

Yurda en yakın ve sürekli açık olan bina kütüphaneydi, yani haklıydı.

Ama bir anda aklıma bambaşka bir şey geldi: İtiraf sayfasındaki kraker canavarı o olabilir miydi? Sonuçta ilk tanıştığımızda benim krakerimi de istemişti.

"Pişt, yoksa sen o itiraftaki kraker canavarı mısın?"

Şaşırdı, ama umrunda olmayan bir tavır ve ses tonuyla yanıtladı.

"Ne?"

"Geçenlerde itiraf sayfasında hem tasarım hem de edebiyat fakültesinin tüm çikolatalı krakerlerini sömüren birinden bahsediyorlardı. Bayağı bela okumuşlar sana."

Telefonuna bakmayı sürdürdü.

"Öyle miymiş. Belmarlılar böyle boş işlerle uğraşmayı seviyor sanırım."

Sinirlendim.

"Lichteryalılar da sömürmeyi seviyor galiba. Şuna bak ya, ne alakası var konuyla?"

Sarp telefondan başını kaldırıp bana baktı.

"Uykun kaçtı galiba senin."

"Sayende."

"Seni uyandırmadım bile."

"Sarp, ne istiyorsun? Benimle iletişim kurmaya mı çalışıyorsun?"

"Öyleyse ne olmuş yani?"

Bir an sırıttım.

"Haaa! Yoksa benden hoşlanıyor musun?"

"Seninle konuşan her erkek sana yanıyor mu sanıyorsun, hayalperest?"

Kıkırdadım.

"İki seferdir benimle konuşmak için bayağı çaba gösteriyorsun. Arkadaşımla konuşmamı gizlice dinliyor, sonra da gecenin bir yarısında karşıma çıkıyorsun. Hadi doğruları konuşalım. Benden bir şey mi istiyorsun, yoksa güzelliğim seni büyüledi mi?"

Bu sefer de Sarp güldü.

"Zeki kızsın ama bunun senden hoşlanmamla falan ilgisi yok."

"Öyleyse neyle ilgisi var?"

Sarp önce sustu, sonra kendi kendine mırıldandı:

"Belki bir gün anlatırım."

Bu da ne demekti?

Bir süre sessizlik oldu. Otomatın ışığı hiç bu kadar aydınlık gelmemişti. Sarp'a baktım, bu beyaz ışık zaten bembeyaz olan saçlarını aydınlatınca daha da güzel duruyordu.

O da meydan okurcasına bana bakıyordu. Kim bilir aklından neler geçiyordu.

Bu sessizlik ve bakışma onu rahatsız etmiş olacak ki bir an başını çevirip öksürdü, ya da öksürüyormuş gibi yaptı ve tekrardan bana dönüp sordu:

"Gerçekten burada mı uyuyacaksın? Koridor çok soğuk, üşütürsün."

Bir an yanaklarımın yanmaya başladığını hissettim. O, az önce beni mi düşünmüştü? Hayır, sadece insanlık yapıyor. Lichteryalı da olsa...

Uzun zamandır istediğim ilgiyi bir Lichteryalıda bulmam ne kadar ironikti.

Hayır, yavaş yavaş hiç istemediğim ırkçı bir insana dönüşüyordum. Her ne kadar savaş bizi düşman etmiş olsa da şu an tek önemli olan ikimizin de insan olmasıydı. Savaşı o başlatmadı, ben başlatmadım.

Savaşı, yalnızca güç için "gizli mavi" kristalini isteyen iki ülke başlatmıştı. Biz de bunların kurbanıydık.

Annemi kaybettiğimden ve ailem dağıldığından beri Lichteryalılara karşı bir ön yargı oluşturmuştum. Ama tam da o sırada ön yargılarımı kırmak istedim. Kafamı kurcalayan bunca soruyu ona sormalıydım. Belki de bu sefer kavgayla sonuçlanmazdı da birbirimizi anlayabilirdik.

Evet, şu anda bu konuyu açmalıydım ve ondan kendi bakış açısını anlatmasını istemeliydim.

Ama uyku tekrardan bastırdı ve ben sadece esnemekle yetindim.

Sarp bir anda kalktı.

"İyi, öyleyse iyi geceler."

Ama hemen gitmedi, üstündeki montu çıkardı ve bana uzattı.

"Üstünü örtersin."

Uykulu gözlerle ona baktım.

"İstemiyorum."

Sarp umursamaz bir tavırla "Fikrini sormadım." dedi ve montu üstüme fırlattı. Ardından gitti.

Her ne kadar istemediğimi söylesem de gerçekten üşüyordum. Montu boğazıma kadar çektim ve kendimi örttüm.

Montu vanilya-bergamot karışımı bir parfüm kokuyordu. Nedense bu beni mayıştırdı.

...

Ertesi gün öğlen Lina beni bir Çin lokantasına götürmek istedi, ben de itiraz etmedim. Zaten bugün sadece sabah dersim vardı, onun da aynı şekildeymiş.

Lina telefonuna bakıyordu. Bense doğru düzgün uykumu alamadığımdan esneyip duruyordum ya da oturduğum yerde dalıyordum.

"Mariiin! Beni duyuyor musun?"

Bir an irkildim. Yine dalmış olmalıydım.

"Ay, özür dilerim. Dün gece pek iyi uyuyamadım."

"Farkındayım, keşke kendini gelmek için zorlamasaydın. Buraya başka bir gün de gelebilirdik."

"Hayır, karnım çok aç. Zaten biriyle konuşmaya da ihtiyacım var."

"Yine abilerin mi sıktı canını? İzin ver, ikisini de bir güzel döveyim."

Lina kendi kendine sonuca varıp gaza gelmişti. Haksız da sayılmazdı.

Kıkırdadım.

"Onlar da var, tabii, ama eskisi kadar önemsememe kararı aldım."

"Bu kararı almadan önce onları bir güzel dövsey-"

"Haha, buna gerek yok. Elli kez dövsen de akıllanmazlar."

"Oof! Aptallar."

Derin bir iç çekti ve konuşmaya devam etti.

"Bak Marin, senin sıkıntılarının farkındayım. Bir şekilde baş etmeye çalışıyorsun ve bunun için birini arıyorsun. Belki beni yalnızca Martin'in arkadaşı olarak görüyorsun ama ben senin de arkadaşınım ve ne zaman içini dökmek istersen, ne sıkıntın olursa dinlemeye hazırım."

Yüzü ciddileşmişti ve bu sözleri oldukça içten söylemişti.

"Çok teşekkür ederim Lina, bu benim için çok değerli. Ama seni zaten kendi arkadaşım olarak görüyorum."

"Öyleyse anlat! Lütfen, sana yardım etmek istiyorum. Birkaç kez Martin'i konuşturmaya çalıştım ama o da haklı olduğumu söyleyip geçiştiriyor."

Şaşırmadım. Bu hep yaptıkları bir şeydi. Lina devam etti.

"Ailemi kaybettiğimde gittiğim bir psikiyatrist vardı, birçok şeyi aşmamda bana yardım etti. Eğer gittiğin bir psikiyatrist yoksa sana numarasını vereceğim."

Psikiyatrist... Sanırım buna ihtiyacım vardı.

"Çok iyi olur."

"...ve senden özür dilerim. Daha önce sana yardım etmediğim için, kendimi toparlamam ve girdiğim depresyondan çıkmam zaman aldı. Sonrasında da tamamen yaptığım staja ve derslere kaptırmıştım kendimi, doğru düzgün konuşamadık."

Lina gerçekten üzgün görünüyordu ve yardım etme konusunda gerçekten samimiydi. Zaten çok zor şeyler yaşamışken kendini suçluyordu.

"Lina... lütfen kendini suçlama. Hepimiz çok zor zamanlar geçirdik. Bu olağanüstü bir durumdu."

"Biliyorum ancak... Geçen dönem gayet de kendimdeydim. Dersler ve staj tamamen bir bahaneydi, gayet de vakit ayırabilirdim sana. Kendime çok kızıyorum. Bir de sana arkadaşın olduğumu söylüyorum. Daha önce yapmam gereken şeyleri şimdi yaparak-"

Sözünü kestim.

"Lina! Abilerim bile kendini bu kadar sorumlu hissetmiyordur, lütfen sakin ol!"

Lina sinirle güldü.

"Hah, aptallar çünkü. Senin gibi harika bir kız kardeşi görmezden geldikleri için. Babana da çok kızıyorum, ama depresyon geçirmiş birisi olarak anlıyorum da."

"Birçok kez tedavi olmaya ikna etmeye çalıştım onu." dedim ve ekledim: "Birkaç kez benim zorumla psikiyatriste gitti, ama sonra devam etmedi. Teşhis konuldu ama davranışlarında bir değişiklik olmadı."

Lina masanın üstüne koyduğum elimi tuttu.

"Çok üzgünüm."

Ben de onun elini tuttum ve acıyla, biraz da minnetle gülümsedim.

"Üzülme. Şu anki sözlerin benim için çok önemliydi. Uzun zaman sonra birinin bu konuda desteğini hissediyor olmak çok güzel. Teşekkür ederim."

Lina da gülümsedi. O sırada yemekler geldi.

O kadar acıkmıştım ki yemeklere resmen saldırdım.

"Üstüne yeşil çay içeriz, sonra da seni evine bırakırım. Uyuman lazım."

"Huhum, nom nom."

Lina kahkaha attı.

"Birileri yemeği beğenmiş sanırım. Eğer sevdiysen sık sık geliriz buraya."

Başımı onaylarcasına salladım.

Lina bu ana kadar ilgilenmediği için kendini suçluyor olsa da benim için önemli olan bana destek olmak istemesiydi. Herkesin kendi hayatı ve sorunları olduğunu bilsem de birinin sorunlarımla ilgilenmesi çok iyi hissettiriyordu.

Keşke Lina, ablam olsaydı.

More Chapters