POV: Tanrısal
Mina yavaşça yerinden kalkıp Sarp ve Can'ın yanına gitti.
Konu savaş olunca kendime hakim olamıyorum. Mantıklı düşünemiyorum. Gördüklerim... yaşadıklarım... hepsi için hayata kızgınım. Ama belki de Dora ve Marin haklıdır. Biz yalnızca kurbandık. Savaşa zorlanmış iki halktık.
Mina içinden bunları düşünürken Sarp ve Can'ın yanına geldi:
"Şey... Merhaba."
Sarp ve Can arkasını döndü.
Sarp ona kafası karışmış bir ifadeyle, biraz da sinirle bakıyordu. Amacı ne, diyordu içinden.
Can ise gayet normal selamladı.
"Merhaba, bir şey mi oldu?"
"Şey... ben... bugün güzel bir gün... unutalım bunları. Abartmış olabilirim. Bu konularda hassasım."
Can gülümsedi: "Evet, güzel bir gün. Unutalım. Hepimiz hassasız."
"Evet." dedi Sarp. "Unutalım gitsin."
Mina elini uzattı. Bu, Mina'nın kolay kolay yapacağı bir şey değildi.
Sarp yüzündeki ifadeyi bozmadı ama bu durumdan memnundu. Karşılığında elini uzattı ve tokalaştılar.
"Gelmek istemez misiniz?"
Sarp, uzaktaki Marin'e baktı. O da Sarp'a bakıyordu.
"Sonra, belki. Can ile standları gezeceğiz." dedi Sarp.
"Peki, iyi eğlenceler."
Can ve Sarp standlara yöneldiler, Mina ise Marin ve Dora'nın yanına geri döndü.
POV: Marin
Mina geri geldiğinde "Sorun çözüldü, onlar standları gezeceklermiş. Biz de gezelim mi biraz?" dedi.
Dora ile birbirimize baktık izin istiyormuşçasına ve ardından Mina'ya dönüp "Olur." dedik.
...
Akşam olmuştu. Meiying'in konseri vardı ve herkes sahnenin önüne toplanmış, heyecanla onu bekliyordu.
"Sizi yine bulduk. Nasılsınız?" dedi biri.
Üçümüz de sesin geldiği yöne döndük, Sarp ve Can geri gelmişlerdi.
Soruyu Can sormuştu.
"Merhaba. Konser olacakmış dedi Sarp. Siz de onu bekliyorsunuz, değil mi?"
"Evet." dedi Dora.
Sarp yanıma yaklaştı.
"Vizelerden dolayı çok konuşamadık. Nasılsın?"
Birden, özellikle yanıma gelmesi hem şaşırtmış hem de beni telaşlandırmıştı.
Sakin ol, Marin, o senin arkadaşın, dedim içimden ama yine de sakinleşemedim.
"İyiyim, sen? Sınavların iyi geçti mi?"
"Geçtiler. Gerçi daha çok bizde proje teslimi vardı."
"Aynı şekilde, bizde de."
Bir süre sessizlik oldu. Can, Dora ve Mina ortak konuşmaya devam ediyorlardı.
Ardından Sarp sordu:
"Neden mimarlık bölümünü seçtin? Şu sıralar askeri bölümler ve tıp alanındaki bölümler daha revaçta."
"Bina tasarlamayı seviyorum. Hem bence şu an en çok ihtiyaç duyulan meslek inşaat ve mimarlık ile ilgili meslekler. Savaş biteli ve restorasyona başlayalı yaklaşık 2 sene olmuş olsa bile hâlâ eksikler görüyorum."
Yanıtım onu etkilemiş gözüküyordu.
"İlgin var yani."
"Evet, fütürist mimari ile özellikle ilgileniyorum. Ama program öğrenmek biraz yorucu olabiliyor. O kadar çok özellik var ki, kafam karışıyor."
"Biz de program kullanıyoruz. Sizinkilerden biraz daha farklı gerçi ama ortak yönleri var."
Bir an merak ettim.
"Peki ya sen? Neden grafik tasarım seçtin? Başka meslek düşündün mü hiç?"
"Ben askeri lise mezunuyum." dedi Sarp.
"Neee!? O zaman sen neden askeri bir alan seçmedin? Peki ya elementin neydi? Nasıl eğitimler alıyordunuz? Grafik tasarıma nasıl ilgi duydun?"
Sarp ilk kez kıkırdadı.
"Sakin ol. Tüm soruları bir anda yanıtlamam mümkün değil."
Ardından anlatmaya başladı. Nasıl eğitimler aldığını, elementinin ateş olduğunu ve kardeşiyle oyun yapmak istediğini...
"Ciddi misin? Benim elementim de su! Eğer yanlışlıkla yangın çıkarırsan haber ver de söndüreyim."
"İtfaiyeci olsan daha mı iyiydi acaba?" dedi esprili bir şekilde Sarp.
"Hadi oradan."
İkimiz de gülmeye başladık. Tam o sırada yanımıza hiç beklemediğimiz üç kişi daha geldi: Martin, Leon ve Lina.
Lina gülümsedi ve bana sarıldı: "Marin, bu kalabalıkta seni görmek ne güzel bir şey!"
"Aynı şekilde, Lina."
Leon, Martin ve Lina diğerleriyle de tanıştı. Ancak sıra Sarp'a geldiğinde garip bir gerginlik oldu.
"Sen... Marin'i yaralayan kişi sen misin yoksa?"
Birden yakasını tuttu ve diğerlerinden bir çığlık koptu. Sarp neye uğradığını şaşırmıştı, yalnızca "Ne oluyor be!?" demekle yetindi.
Ortalık karışmış, herkes Martin'i sakinleştirmeye ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Hey, aptal Martin! Ne yapıyorsun?" diye bağırdı Lina.
"Sen karışma Lina. Cevap ver, bana. Kardeşimi okla yaralayan sen misin?"
Mina'nın titrediğini gördüm. Dora da paniklemişti, vücudundan çıkan birkaç elektrik kıvılcımını görebiliyordum.
Sarp ve Martin birbirlerine öfkeyle bakıyorlardı. Sarp patlamaya hazır bir bomba gibiydi, birazdan büyük bir kavga çıkabilirdi.
Dayanamayıp araya girdim ve ikisini ittirdim.
"Yok öyle bir şey! Beni yaralayan o değil!"
"Seni vuranın açık renk dağınık saçlı, beyaz tenli ve kahverengi gözlü bir erkek olduğunu söylemiştin. Seni o kadar iyi tanıyorum ki sana zarar veren biriyle arkadaşlık bile edersin. O kadar iyi niyetlisin ki aptallığa kadar yolun var!"
Martin iyice kafayı yemişti, öfkeden kuduruyordu.
"Beni sandığın kadar iyi tanımıyorsun. Şimdi kes şunu!"
Bu sefer ben ona bağırıyordum.
"Arkadaşlarımla olan zamanımı mahvettin. Lütfen gider misin?"
Sarp hâlâ öfkeyle bakıyordu.
Leon da araya girdi ve Martin'i tuttu: "Martin, ne yapıyorsun? Kendine gel!"
"Biz en iyisi gidelim. Kusura bakmayın." dedi Lina ve bana özür dileyen bakışlarla bakıp Martin'i oradan uzaklaştırdılar.
Martin gitmeden önce son bir şey dedi: "Seni kim yaraladıysa bedeli çok ağır olacak, göreceksin!"
Ne diyebilirdim ki... haklıydı. Ben tam olarak onun dediği gibi bir aptaldım.
Göz ucuyla Mina ve Dora'ya baktım.
Mina'nın gözlerinde korku ve dehşet vardı. Dora ağlamaya başlamıştı, Can ise onları sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Bu herifin derdi ne? Marin, sana böyle mi davranıyor hep?" dedi Sarp öfkeyle.
"H-hayır... sadece..."
Beni önemsiyordu. Uzun zaman olmuştu. Ona kızmama rağmen bu hoşuma da gitmişti. Çünkü bunu öfkeyle gösterse bile beni önemsediğini ve korumak istediğini hissetmiştim.
"B-ben... tuvalete gidip geliyorum."
Mina koşarak oradan ayrıldı.
Can hâlâ Dora'yı sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Hayır, siz vurmadınız ki Marin'i, neden bu kadar panik yapıyorsu-"
Bir anda Dora'nın kontrolden çıkmış elektriği yakınında durduğumuz bir ağaca denk geldi ve ağaç devrildi, birinin üstüne düştü.
Festivaldeki herkes çığlık attı.
Dora daha da korkmuş gözüküyordu.
"Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır!"
Ben etrafımdaki olayları algılamaya çalışıyordum. Her şey üst üste olmuştu ve yalnızca olduğum yerde duruyordum.
Sağlık görevlilerinin geldiğini, çocuğa ilk yardım yapıldığını ve Dora'nın oraya doğru koştuğunu gördüm.
"...iyi misin? ...beni duyuyor musun? ...marin? Marin?"
Birden Sarp'ın sesiyle kendime geldim.
"Ben... neden... böyle oluyor?" dedim sesim titreyerek.
Sarp ne yapacağını bilememişti belli ki. Bir anlığına kafasını çevirip olayın olduğu yöne baktı ve sonra bana tekrar baktı: "Bir şey yok. Sakin ol. Dora bilerek yapmadı. Eminim her şey yoluna girecektir."
"Ama... Ağaç çok ağır gözüküyordu. Dora'nın başına bir şey gelmesini de çocuğa bir şey olmasını da istemiyorum."
"Sarp, Marin! Buradan uzaklaşalım mı?"
İkimiz de Can'ın önerisine uyduk ve oradan uzaklaştık.
Festivalden biraz uzak bir yerde çimlere oturduk.
Boynum bükük bir şekilde oturuyordum. Sarp'ın bana baktığını hissedebiliyordum.
Tam o sırada megafonla bir duyuru yapıldı.
"Meiying'in konseri yaşanan talihsiz durum sebebiyle 1 saat sonrasına alınmıştır. Anlayışınız için teşekkür ederiz."
"Ah... konser mi kaldı?" dedi Sarp.
"Bence moral düzeltme açısından konser iyi olur. Festival bu şekilde bitmemeli." dedi Can.
Ardından bana döndü.
"Marin, korkma, her şey düzelecektir, tamam mı?"
Başımı salladım ve hafifçe Sarp'a doğru baktım.
Endişelenmiş gözüküyordu.
Birden arkamda birinin sesini duydum:
"Marin, biraz konuşabilir miyiz?"
Arkamı döndüm, bu Mina'ydı.
Hemen ayağa kalktım.
"Mina, iyi misin-"
"Konuşabilir miyiz?"
Sesi ısrarcıydı ancak kısık çıkıyordu.
"Tabii." dedim yavaşça. Ardından çocuklara döndüm: "Birazdan geliyorum."
Biraz daha uzağa gittik ve konuşmaya başladık.
"Mina, ne oldu? Abimin söyledikleri yüzünden-"
"Abin haklı, Marin." deyiverdi birden.
"Mina..."
"Marin, sizinle arkadaş olarak haddimi aştım. Bana zaten çok yardımınız dokundu, susmayı tercih ettiniz ve eğitim hayatım mahvolmadı. Ama ben... size karşı hâlâ suçlu hissediyorum. Bu hiçbir zaman geçmeyecek. Seni yaralamak istememiş olsam da Dora'yı isteyerek yaraladım. Ben korkunç bir insanım."
Başını öne eğmiş, acı acı gülümsüyordu.
"Seni çoktan affettik, yani endişeleneceğin bir şey yok. Eğer bana tekrar zarar vereceğini düşünsem seninle arkadaş olmazdım."
"Abin seni çok iyi tanıyor. Fazla iyisin. Sen bir aptalsın. Ölmek mi istiyorsun?"
Artık Mina ağlıyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım.
"Mina... Sen ve Dora benim en zor anımda arkadaşım oldunuz. Lütfen... o olay aylar öncesinde kaldı."
"Affedilmeyecek bir şey yaptım! Benden uzak durun, ikiniz de! Bunu hak etmiyorum. Kendine iyi bak lütfen ve bir daha bu kadar aptal olmayın." dedi Mina ve koşarak yanımdan ayrıldı.
"Mina, bekle!"
Arkasından koştum ama yetişemedim ve onu kalabalıkta kaybettim. Yorgun bir şekilde, nefes nefese olduğum yere çöktüm.
"Bir daha olmaz... Lütfen... Sen de beni bırakıp gitme."
Artık ben de ağlıyordum.
"Gitme... Mina... Lütfen... Çatışmadaydık. Mantık arıyorsun, arama."
Hıçkırıklarımı tutamıyor, bağırarak ağlıyordum.
Ağlamalarımın arasında bir ses duydum.
"Marin, kalk yerden! İyi misin?"
Bu Can'ın sesiydi. Can ve Sarp gelmişlerdi. İkisi de beni kollarımdan tutup kaldırdılar.
"Mina da beni terk etti... Beni terk etti!" diye ağlıyordum.
Can teselli etmek istercesine omzuma dokundu.
Saçlarım gözyaşlarımdan dolayı yanağıma yapışmıştı. Sarp onları yumuşak bir hareketle yana doğru çekti.
"Sarp... Ben ne yapacağım? Ben neden terk ediliyorum? O kadar kötü bir insan mıyım ben?"
Söylediklerim mantıksızdı ancak o sırada mantığımla düşünecek durumda değildim.
Sarp beni omuzlarımdan sarstı: "Saçmalamayı kes! Kötü bir insan değilsin aksine..."
Sarp'ın yüzüne bakıyor ve cümlenin devamını getirmesini bekliyordum. Ama o sadece gözlerime baktı.
"O zaman neden? Bunun olmasını istemiyorum artık."
Ellerini omzumdan çekmişti, bense ona dönük bir şekilde, karşısında ağlamaya devam ediyordum.
Birden Sarp'ın sesini duydum: "Sınırlarını aşıyorsam affet."
Ağlamamın arasında ona baktım: "Ne-"
Birden beni kendine çekti ve bana sıkı sıkı sarıldı.
"Lütfen... kendine yüklenme artık." dedi alçak bir sesle.